*Hocam başından beri bir proje tarifinde bulunuyorsunuz aslında, bir sistem tarif ediyorsunuz. Belli bir politik yönelime aslında hitap ediyor tarif ettiğiniz sistem. Yani özel sektörle işbirliği içerisinde bir üniversite, onun ihtiyaçlarına doğrudan cevap veren bir üniversite. Dolayısıyla bütün belirlenimlerini bunun üzerine yani sanayi işbirliği üzerine kurmuş olan bir şey, bu bir politik bir hat aslında. Yani siz bu neoliberal politikaların kamusal eğitim anlayışında olan üniversitenin değişmesini istiyorsunuz ve bunun için bir yasa değişikliğini gündeme getirdiniz şu anda da böyle pozisyondasınız. Şimdi temelden bir şey var ortada. Biz mesela işte artık kamuoyuna da duyurduğumuz sizin de malumunuz olduğu üzere 50d'li araştırma görevlileri olarak doğrudan bu politikaların zaten muhatabı olduk. Yani bir evvelki gündemde öğretim üyesi yetiştirilmesinden söz ettik. Nasıl yetişti, mevcut yetişmiş kamunun bir asistana 500 milyar harcadığı, onu o noktaya getirdiği, 10 senelik masrafta bulunduğu araştırma görevlisine doktoran bitti o zaman hadi bakalım sen piyasa çık dayatıldığı bir noktada biz bu değişimin muhatabı olmuş bulunuyoruz. Dolayısıyla herkesin değişim ihtiyaçları farklı, yani sanayicinin değişim ihtiyacı size yaptığı tazyik farklı, çalışanlar olarak bizim yaşadıklarımız farklı. 800'e çıkarttık hukuk fakültesinde kontenjanı mesela, bizim işlerimiz daha zorlaştı. Çünkü bakınız istihdam politikasıyla doğrudan bağlantılı şeylerdi bunlar. Ben kürsüye girdiğimde bundan 6 sene evvel iki sekreter, bir kütüphane memuru iki de müstahdemimiz vardı, bugün sadece bir müstahdemimiz var. Bu bir aslında istihdam politikası, yani bütün bu kamu istihdamının altını boşalttıktan sonra yükü örneğin araştırma görevlisine yükledikten sonra ondan sonra tabiki işlerin yürümediği, işte zor olduğu vs. böyle bir sonuçlara ulaşabiliriz. Yani dolayısıyla genel bir politikayla karşı karşıyayız.
...Beni asıl endişelendiren şu; Yök'ün 12 Eylül'den beri merkezi bir aygıt olma ve aynı zamanda tahakküm aygıtı olarak çok yüksek yetkilerle donatıldığını biliyoruz. Bu acaba bu dönüşüm sürecinde bu yetkilerinizi sonuna kadar kullanıp bizim anladığımız idari özerkliğe yani üniversitenin özerkliğine çeşitli sınırlandırmalar getirerek bu piyasalaştırma, bu dönüştürme operasyonunu tamamlayıp ondan sonra mı acaba böyle özerk, kendinden menkul üniversiteleri tercih edeceksiniz, bunun önünü açacaksınız? Çünkü bizim bu süreçte yaşadığımız ne kadar biz rektörlüğe mesela örneğin bizim istihdam, güvenceli istihdama geçmek istediklerimizi ilettiğimizde Yök mani, Yök mani diyorlardı devamlı bize. Bizde diyorduk ki; olur mu anayasa, kanun var nasıl Yök mani? İşte yürütme kurulu vs. bunların kararlarıyla engelleniyor deniyordu. Şimdi biz biliyorsunuz danıştaydan onu iptal ettirdik yani yürütmesini durdurduk ama şimdi bu mani kalkmış oldu ama bu bir gösterge, bu bir idarecilik göstergesi. Yani en ufak ayrıntısına kadar Ankara'dan mı yöneteceksiniz üniversiteleri, yoksa idari özerliğe, mali değil. İdari özerkliğe imkan tanıyacak mısınız? Önce buradan başlayalım.
Yusuf Ziya Özcan: Çok güzel bir soru, teşekkür ediyorum meseleyi açtığınız için. Efendim eskiden beri Yök'ün ne yapıp geldiği beni çok, bizi çok alakadar etmiyor. Bizim gerçekten üniversiteler için bir öngörümüz var. Bu öngörünün en önemli, en ana taşlarından bir tanesi üniversiteye bundan böyle en kaliteli elemanların girmesidir ve bunu sağlamaktır. Biz o yaptığımız değişiklikleri, yönetmelik değişikliği işte 50d'den 33'e geçmeyi yasaklayan değişikliği onun için yaptık. Bildiğiniz gibi 50d daha çok doktora yapan öğrencilere doktora yaptıkları süre içerisinde yardım etmek için 1 yıllık sözleşmelerle uzatılan bir statüdür. Orada beklenen öğrencilerin bu çalışmaları bitirdiklerinde üniversiteyi bırakıp gitmeleridir ama ülkemizde öyle bir gelenek oldu ki üniversitelerde, bu arkadaşlar aynı 33a ile alınan arkadaşlar gibi fakültede çalışan arkadaşlar gibi çalıştıkları ve aynı işleri yaptıkları için aynı gözle görüldüler. Esasında kanun olarak kanundaki yerleri olarak farklı statüdeler. Şimdi bizden yıllar önce ALES puanı 50 iken, dil puanı 50 iken üniversiteye girmiş insanları biz bu puanları 70'e çıkarttığımız durumda 33'e aktarmamız isteniyor. Bizde şimdi ısrar ediyoruz, diyoruz ki; biz eğer üniversiteye birisini alacaksak en kalitelisi olsun. Şimdi bunu nasıl sağlayabilirsiniz? Sağlamanın en iyi yolu eskiden her ne şekilde üniversiteye intisap etmiş daha az nitelikli olan elemanları bir şekilde bu yeni sistemde elimine etmektir. Onun için o yönetmelik çıktı ve 55d ile 33a'nın arasına ...
Cemil Ozansü:*Usta-çırak ilişkisi nasıl olacak? Yani öğretim üyesinin kendi yerine yetişecek kimseyi yaratması bu ilişkiyi, belki siz başka bir sistemden anglosakson sisteminden geliyorsunuz ama Türk üniversiteleri prusya ekolüne daha yakındır, böyle geleneksel üniversitelerimiz var. Yani bu tamamen atılacak mı? Sizin bildiğiniz gibi mi olacak prusya?
Yusuf Ziya Özcan: Hayır o usta-çırak ilişkisi sizin hukukçulardan daha çok tıpçılar için söz konusudur. Tus sınavı çıktığında bütün tıpçılar sizin bugünkü argümanlarınızı kullanıyorlardı. Efendim bu kesinlikle usta-çırak ilişkisidir, işte talebe hocasının yanında tedavi, şusunu, busunu öğrenir bu ilişkiyi bozarsanız kesinlikle doktor yetiştiremezsiniz, çok büyük hatalar yaparsınız diyorlardı. Görüyorsunuz Türkiye'de merkezi sistemle seçmede en başarılı sistem bugün tıpçılarımızın kullandıkları Tus sistemidir hocam. Usta-çırak ilişkisinin de en ağır olduğu bence, en yoğun olduğu bölümdür. Bütün bugün tıpçılarımızla konuşuruz, kendileri son derece memnundurlar. O argümana çok güvenmemek gerektiğini düşünüyorum ama bizim felsefe olarak yapmak istediğimiz şey; bundan sonra üniversiteye birisi girecekse, bir arkadaşımız alınacaksa en iyisi olsun, mevcutların içinde en iyisini almaktır.
Cemil Ozansü:Bu karardan sonra politikanız nedir?
Yusuf Ziya Özcan: Bu karar henüz mesele danıştayda halledilmedi, davanın sonucunu beklemek zorundayız. Sadece yürütmeyi durdurmadır o. Bekleyelim davanın sonucunu, çıkan duruma göre hareket ederiz.
Cemil Ozansü: Yok sizin aldığınız karar ...
Yusuf Ziya Özcan: Çıkan duruma göre hareket ederiz.
...Beni asıl endişelendiren şu; Yök'ün 12 Eylül'den beri merkezi bir aygıt olma ve aynı zamanda tahakküm aygıtı olarak çok yüksek yetkilerle donatıldığını biliyoruz. Bu acaba bu dönüşüm sürecinde bu yetkilerinizi sonuna kadar kullanıp bizim anladığımız idari özerkliğe yani üniversitenin özerkliğine çeşitli sınırlandırmalar getirerek bu piyasalaştırma, bu dönüştürme operasyonunu tamamlayıp ondan sonra mı acaba böyle özerk, kendinden menkul üniversiteleri tercih edeceksiniz, bunun önünü açacaksınız? Çünkü bizim bu süreçte yaşadığımız ne kadar biz rektörlüğe mesela örneğin bizim istihdam, güvenceli istihdama geçmek istediklerimizi ilettiğimizde Yök mani, Yök mani diyorlardı devamlı bize. Bizde diyorduk ki; olur mu anayasa, kanun var nasıl Yök mani? İşte yürütme kurulu vs. bunların kararlarıyla engelleniyor deniyordu. Şimdi biz biliyorsunuz danıştaydan onu iptal ettirdik yani yürütmesini durdurduk ama şimdi bu mani kalkmış oldu ama bu bir gösterge, bu bir idarecilik göstergesi. Yani en ufak ayrıntısına kadar Ankara'dan mı yöneteceksiniz üniversiteleri, yoksa idari özerliğe, mali değil. İdari özerkliğe imkan tanıyacak mısınız? Önce buradan başlayalım.
Yusuf Ziya Özcan: Çok güzel bir soru, teşekkür ediyorum meseleyi açtığınız için. Efendim eskiden beri Yök'ün ne yapıp geldiği beni çok, bizi çok alakadar etmiyor. Bizim gerçekten üniversiteler için bir öngörümüz var. Bu öngörünün en önemli, en ana taşlarından bir tanesi üniversiteye bundan böyle en kaliteli elemanların girmesidir ve bunu sağlamaktır. Biz o yaptığımız değişiklikleri, yönetmelik değişikliği işte 50d'den 33'e geçmeyi yasaklayan değişikliği onun için yaptık. Bildiğiniz gibi 50d daha çok doktora yapan öğrencilere doktora yaptıkları süre içerisinde yardım etmek için 1 yıllık sözleşmelerle uzatılan bir statüdür. Orada beklenen öğrencilerin bu çalışmaları bitirdiklerinde üniversiteyi bırakıp gitmeleridir ama ülkemizde öyle bir gelenek oldu ki üniversitelerde, bu arkadaşlar aynı 33a ile alınan arkadaşlar gibi fakültede çalışan arkadaşlar gibi çalıştıkları ve aynı işleri yaptıkları için aynı gözle görüldüler. Esasında kanun olarak kanundaki yerleri olarak farklı statüdeler. Şimdi bizden yıllar önce ALES puanı 50 iken, dil puanı 50 iken üniversiteye girmiş insanları biz bu puanları 70'e çıkarttığımız durumda 33'e aktarmamız isteniyor. Bizde şimdi ısrar ediyoruz, diyoruz ki; biz eğer üniversiteye birisini alacaksak en kalitelisi olsun. Şimdi bunu nasıl sağlayabilirsiniz? Sağlamanın en iyi yolu eskiden her ne şekilde üniversiteye intisap etmiş daha az nitelikli olan elemanları bir şekilde bu yeni sistemde elimine etmektir. Onun için o yönetmelik çıktı ve 55d ile 33a'nın arasına ...
Cemil Ozansü:*Usta-çırak ilişkisi nasıl olacak? Yani öğretim üyesinin kendi yerine yetişecek kimseyi yaratması bu ilişkiyi, belki siz başka bir sistemden anglosakson sisteminden geliyorsunuz ama Türk üniversiteleri prusya ekolüne daha yakındır, böyle geleneksel üniversitelerimiz var. Yani bu tamamen atılacak mı? Sizin bildiğiniz gibi mi olacak prusya?
Yusuf Ziya Özcan: Hayır o usta-çırak ilişkisi sizin hukukçulardan daha çok tıpçılar için söz konusudur. Tus sınavı çıktığında bütün tıpçılar sizin bugünkü argümanlarınızı kullanıyorlardı. Efendim bu kesinlikle usta-çırak ilişkisidir, işte talebe hocasının yanında tedavi, şusunu, busunu öğrenir bu ilişkiyi bozarsanız kesinlikle doktor yetiştiremezsiniz, çok büyük hatalar yaparsınız diyorlardı. Görüyorsunuz Türkiye'de merkezi sistemle seçmede en başarılı sistem bugün tıpçılarımızın kullandıkları Tus sistemidir hocam. Usta-çırak ilişkisinin de en ağır olduğu bence, en yoğun olduğu bölümdür. Bütün bugün tıpçılarımızla konuşuruz, kendileri son derece memnundurlar. O argümana çok güvenmemek gerektiğini düşünüyorum ama bizim felsefe olarak yapmak istediğimiz şey; bundan sonra üniversiteye birisi girecekse, bir arkadaşımız alınacaksa en iyisi olsun, mevcutların içinde en iyisini almaktır.
Cemil Ozansü:Bu karardan sonra politikanız nedir?
Yusuf Ziya Özcan: Bu karar henüz mesele danıştayda halledilmedi, davanın sonucunu beklemek zorundayız. Sadece yürütmeyi durdurmadır o. Bekleyelim davanın sonucunu, çıkan duruma göre hareket ederiz.
Cemil Ozansü: Yok sizin aldığınız karar ...
Yusuf Ziya Özcan: Çıkan duruma göre hareket ederiz.
0 yorum:
Yorum Gönder