Eğitim-Sen'in 24 Nisan 2009'da YÖK önünde toplanan yüzlerce araştırma görevlisi, öğretim üyesi ve diğer eğitim emekçileriyle birlikte yaptığı basın açıklamasının ardından YÖK'e ilettiği talepler şunlardır:
TALEPLERİMİZ
Demokratik bir ortamda, özgür bir şekilde bilimsel üretim yapmak ve üretimi toplumla paylaşmak üniversitelerimizin temel işlevlerindendir. Bu işlevi gerçek anlamda yerine getirebilmesi için, bugün yükseköğretimin acil ihtiyacı bilimsel özgürlük, demokratik işleyiş, idari ve mali özerklik, kamusal mali denetim, katılımcılık, parasız eğitim ve çalışanlara iş güvencesi sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla, 24 Nisan 2009 tarihinde YÖK'e taleplerimiz bir dosya halinde iletilmiştir. Dosyada yer alan taleplerimiz;
İŞ GÜVENCESİ
Üniversitelerde piyasalaşmanın/ticarileşmenin ayaklarından birini oluşturan, iş güvencesiz istihdama son verilmeli, bütün üniversite çalışanlarına koşulsuz iş güvencesi sağlanmalıdır.
Araştırma görevlilerini burslu öğrenci statüsüne sokarak iş güvencesinden yoksun bırakan 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun 50/d maddesi yürürlükten kaldırılmalı, araştırma görevlileri daha güvenceli olan 33/a maddesine göre işe alınmalıdır.
Halen lisansüstü eğitimini sürdüren ve 50/d maddesine göre istihdam edilen bütün araştırma görevlileri 33/a maddesine geçirilmelidir.
Üniversitelerin, 50/d maddesindeki araştırma görevlilerini 33/a maddesine aktarma yetkilerini ortadan kaldırarak yeniden merkezi bir sınava girme koşulu getiren YÖK’ün 31 Temmuz 2008 tarihli yönetmeliği iptal edilmelidir.
Doktorasını bitirmiş olan bütün araştırma görevlileri ya 33/a maddesine geçirilmeli ya da doğrudan yardımcı doçent olarak atanmalıdır.
YÖK’ün, 33/a maddesini de kaldırıp iş güvencesiz tek bir araştırma görevlisi kadrosu oluşturma ve çalıştıkları üniversitelerde doktorasını bitirmiş olan araştırma görevlilerine başka bir üniversitede kadro bulmaları için 2 yıl ek süre vererek akademisyen pazarı yaratma girişimleri sonlandırılmalıdır.
Yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmalıdır. Daha önce, 12 yıllık görev süresinin bitmesi nedeni ile yardımcı doçentliği sona eren kişiler, daha önce görev yaptıkları yardımcı doçent kadrolarına dönebilmelidir.
Yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler gibi daimi kadroda görev yapmalıdırlar ve 1. derecenin son kademesine değin ilerlemeleri mümkün olmalıdır.
İdari kadrolar açısından sözleşmeli çalıştırma uygulamalarına son verilmeli, 4b ve 4c’li personel, kadroya geçirilmelidir.
İş güvencesiz çalışmayı kural haline getiren yemekhane, temizlik vb. hizmetlerin taşeronlaştırılmasına ve özelleştirilmesine son verilmeli, tüm bu hizmetler kamusallaştırılmalı ve iş güvencesine sahip kadrolu personel tarafından yürütülmelidir.
Yarı zamanlı biçimde öğrenci çalıştırma uygulamasına son verilmeli, bütün kamu hizmetlerinin kamu emekçileri eliyle yürütülmesi sağlanmalıdır.
Özel vakıf üniversitelerinde araştırma görevlilerinin burslu lisansüstü öğrenci statüsünde gösterilip adeta kaçak işgücü olarak sigortasız çalıştırılması uygulamasına son verilmeli; bu üniversitelerde iş güvencesi esasına uygun araştırma görevlisi istihdam edilmelidir.
YÖK’ün akademik işbirliği ve kamusal eğitim yerine rekabet ve ticari eğitim mantığına dayanan “performansa dayalı ücretlendirme” girişimlerinden vazgeçilmeli; tüm öğretim elemanlarına geçim kaygısı hissetmeden bilimsel faaliyetlerini sürdürebilecekleri bir ücret verilmelidir.
ÖZERKLİK
Özerklikten kasıt üniversiteleri şirketleştiren mali özerklik olamaz. Üniversitenin kendi kaynaklarını kendisinin yaratması adı altında yürütülen ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarına son verilmelidir. Yükseköğretimde şirketleştirme ve özelleştirme yerine kamu finansmanı esas alınmalı, genel bütçeden ayrılan pay artırılmalıdır. Mali özerklik, genel bütçeden sağlanan kaynakların kullanımında demokratik katılım ve denetim mekanizmalarına açıklık olarak algılanmalıdır. Mali özerklik çerçevesinde bütçe kullanımı, hem üniversite içi denetime hem de kamu denetimine tabi olmalıdır.
Üniversite özerkliğinin hayata geçirilmesi için gerekli tüm düzenlemeler yapılmalıdır. Akademik özgürlüğün, ifade özgürlüğünün ve üniversitelerin yönetsel özerkliğinin sağlandığı bir sistemde YÖK yerini, üniversitelerin doğrudan temsil edildiği demokratik bir üst kurula bırakmalıdır. Bu üst kurulun görevi, eğitim politikalarını belirleme, yüksek öğretim kurumları arasında eşgüdüm sağlama ile kısıtlı olmalıdır. Bu kurulda demokratik bir yapılanmanın gereği olarak kadrosu, unvanı ne olursa olsun tüm akademik ve idari personel temsilcileri yer almalıdır.
KATILIM
Üniversite yönetimlerinin seçiminde ve kurulların oluşumunda, karar alma ve denetim süreçlerinde kadrosu ve unvanı ne olursa olsun tüm akademik ve idari personel eşit söz sahibi olmalı; bu süreçlere öğrencilerin kurumsal katılımı ve temsili sağlanmalıdır.
Üniversitelerin toplumla ilişkisini “paydaşların katılımı” adı altında sermaye örgütleriyle ilişkiye çevirmeye çalışan her türlü girişim engellenmeli, bunun yerine sendikalar, demokratik kitle örgütleri gibi üniversite bileşenlerinin ve geniş toplum kesimlerinin örgütlü temsilcileri üzerinden bir katılım modeli geliştirilmelidir.
BİLİMSEL, DEMOKRATİK VE KAMUSAL ÜNİVERSİTE
* Üniversiteyi küresel sermayenin hizmetine sokma yol ve yöntemlerinin formüle edildiği TÜSİAD Yükseköğretim Raporu’nu ve YÖK Yükseköğretim Strateji Raporu’nu hayata geçirmeye dönük hiçbir uygulama kabul edilemez.
* Eğitim bir haktır. Bu nedenle, herkesin parasız yararlanabileceği kamusal bir hizmettir. Piyasa koşullarına terk edilemez.
* Öğrenci har(a)çları emekçi sınıfın yüksek öğretime ulaşması önünde bir engeldir, özelleştirme eğilimlerini güçlendirmektedir, tamamen kaldırılmalıdır.
* Öğrencilere mühendislik, mimarlık ve şehir planlama alanlarında, hakları olan diploma unvanları verilmelidir. Öğrencilerin, 2005 yılında YÖK’ün aldığı bir tavsiye kararı ile yok edilen diploma unvanları, ancak niteliği düşürülen bir yüksek öğretimde karşılığını bulur.
YÖK’ün bu uygulamasıyla, azaltılan ya da ortadan kaldırılan derslerle niteliği düşürülen teknik öğretim, üniversite dışındaki kurum ya da kuruluşlara havale edilmek istenmektedir. Bu hatadan dönülerek nitelikli ve yeterli ders ve uygulamalar yapılandırılarak diploma unvanlarının verilmesi sağlanmalıdır. Öğrencileri ve mezunlar piyasa koşullarının sömürüsünden kurtarılmalıdır.
* Öğrencilere eğitim ve araştırma gereçleri, barınma, beslenme ve ulaşım parasız sağlanmalıdır.
* Bilginin ürün ve teknolojiye dönüştürülmesinde kamu yararı gözetilmelidir.
* Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) ve patentleme sistemleri, kamu yararı önceliğiyle yeniden düzenlenmelidir.
* Bireyci, rekabetçi bilgi üretimi yerine kolektif bilimsel üretim; bilginin özel mülkiyeti yerine de kamusal mülkiyeti esas olmalıdır.
* Üniversite, piyasanın ihtiyacı olan bilgi ve elemanı üretmek yerine, evrensel kültürün ve eleştirel aklın verildiği bir kurum olmalıdır.
* Günümüzde bilim dünyasında yaşanan ticarileşmenin geldiği boyut ve toplumsal sorumluluklarından sıyrılmış bilim insanları, toplumun bilime olan güveninin sarsılmasına yol açmıştır. Oysa üniversitelerin ulusal ve uluslararası boyuttaki sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmelere dair bilimsel bilgi üreterek bunu toplumla paylaşma görevleri vardır. Üniversite her türlü tahakkümden arınmış bir ortamda demokratik tartışma ortamı geliştirmek ve bundan toplumun ve öğrencilerin etkilenmesini sağlamakla görevlidir. Toplumun kendisini anlama şekli, kültürel anlayışların korunması ve dönüştürülmesi, toplumsal düşünün etkilenmesi üniversitenin temel vazgeçilmez görevleridir.
* Atama ve yükseltme kriterleri, yayın sayısına değil yayın kalitesine; ne ölçüde yeni bilgi üretildiğine, yayının yarattığı bilimsel etkiye ve toplumsal katkıya göre belirlenmelidir.
* Doçentliğe atanmak için, mevcut sistemde de bulunan ve YÖK-Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından uygulanan "Doçentliğe Eserlerin İncelenmesi Aşamasından Başvuru Koşulları"nı yerine getirmek yeterli sayılmalıdır. "Eserlerin İncelenmesi Aşamasından Doçentliğe Başvuru Koşulları"nı sağlamış olan ve geçmişte bu başvurusunu yapmış olan tüm Yardımcı Doçentler, Doçent unvanını alabilmelidir. Doçentliğe atanmada sözlü sınav uygulaması kaldırılmalıdır.
* Üniversite; zihniyeti, hatta kent dışındaki konumları, “güvenlik kaygıları” bahane edilerek kurgulanan kısıtlayıcı/gözetleyici fiziksel mekanları ile halka kapalı/uzak, öğrenci ve öğretim elemanını izole eden steril yerler haline gelmiştir. Üniversitenin kameraları, turnikeleri, tel örgüleri ve demir parmaklıkları sökülmelidir.
* Üniversitelerde etnisite ve cinsiyet başta olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verilmelidir. Bu amaca yönelik etik kurullar kurulmalıdır.
* Kadınlara yönelik psikolojik ve fiziksel taciz ve şiddet uygulamaları kabul edilemez. Tüm emek platformlarına önerildiği biçimde, üniversitede de kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık politikaları uygulanmalıdır.
* Üniversite emekçilerine, işçi ve memurlara insanca yaşayabilecekleri bir ücret verilmelidir. Akademisyenlere asli görevleri olan bilim ve eğitim üretimini gerçekleştirebilecekleri asgari akademik ücret sağlanmalıdır.
* Yeni özel/vakıf üniversitelerinin açılmasına izin verilmemeli ve var olanlar kamulaştırılmalıdır.
* Tüm üniversite emekçilerine toplu sözleşmeli, grevli sendika hakkı tanınmalıdır.
TALEPLERİMİZ
Demokratik bir ortamda, özgür bir şekilde bilimsel üretim yapmak ve üretimi toplumla paylaşmak üniversitelerimizin temel işlevlerindendir. Bu işlevi gerçek anlamda yerine getirebilmesi için, bugün yükseköğretimin acil ihtiyacı bilimsel özgürlük, demokratik işleyiş, idari ve mali özerklik, kamusal mali denetim, katılımcılık, parasız eğitim ve çalışanlara iş güvencesi sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla, 24 Nisan 2009 tarihinde YÖK'e taleplerimiz bir dosya halinde iletilmiştir. Dosyada yer alan taleplerimiz;
İŞ GÜVENCESİ
Üniversitelerde piyasalaşmanın/ticarileşmenin ayaklarından birini oluşturan, iş güvencesiz istihdama son verilmeli, bütün üniversite çalışanlarına koşulsuz iş güvencesi sağlanmalıdır.
Araştırma görevlilerini burslu öğrenci statüsüne sokarak iş güvencesinden yoksun bırakan 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun 50/d maddesi yürürlükten kaldırılmalı, araştırma görevlileri daha güvenceli olan 33/a maddesine göre işe alınmalıdır.
Halen lisansüstü eğitimini sürdüren ve 50/d maddesine göre istihdam edilen bütün araştırma görevlileri 33/a maddesine geçirilmelidir.
Üniversitelerin, 50/d maddesindeki araştırma görevlilerini 33/a maddesine aktarma yetkilerini ortadan kaldırarak yeniden merkezi bir sınava girme koşulu getiren YÖK’ün 31 Temmuz 2008 tarihli yönetmeliği iptal edilmelidir.
Doktorasını bitirmiş olan bütün araştırma görevlileri ya 33/a maddesine geçirilmeli ya da doğrudan yardımcı doçent olarak atanmalıdır.
YÖK’ün, 33/a maddesini de kaldırıp iş güvencesiz tek bir araştırma görevlisi kadrosu oluşturma ve çalıştıkları üniversitelerde doktorasını bitirmiş olan araştırma görevlilerine başka bir üniversitede kadro bulmaları için 2 yıl ek süre vererek akademisyen pazarı yaratma girişimleri sonlandırılmalıdır.
Yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmalıdır. Daha önce, 12 yıllık görev süresinin bitmesi nedeni ile yardımcı doçentliği sona eren kişiler, daha önce görev yaptıkları yardımcı doçent kadrolarına dönebilmelidir.
Yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler gibi daimi kadroda görev yapmalıdırlar ve 1. derecenin son kademesine değin ilerlemeleri mümkün olmalıdır.
İdari kadrolar açısından sözleşmeli çalıştırma uygulamalarına son verilmeli, 4b ve 4c’li personel, kadroya geçirilmelidir.
İş güvencesiz çalışmayı kural haline getiren yemekhane, temizlik vb. hizmetlerin taşeronlaştırılmasına ve özelleştirilmesine son verilmeli, tüm bu hizmetler kamusallaştırılmalı ve iş güvencesine sahip kadrolu personel tarafından yürütülmelidir.
Yarı zamanlı biçimde öğrenci çalıştırma uygulamasına son verilmeli, bütün kamu hizmetlerinin kamu emekçileri eliyle yürütülmesi sağlanmalıdır.
Özel vakıf üniversitelerinde araştırma görevlilerinin burslu lisansüstü öğrenci statüsünde gösterilip adeta kaçak işgücü olarak sigortasız çalıştırılması uygulamasına son verilmeli; bu üniversitelerde iş güvencesi esasına uygun araştırma görevlisi istihdam edilmelidir.
YÖK’ün akademik işbirliği ve kamusal eğitim yerine rekabet ve ticari eğitim mantığına dayanan “performansa dayalı ücretlendirme” girişimlerinden vazgeçilmeli; tüm öğretim elemanlarına geçim kaygısı hissetmeden bilimsel faaliyetlerini sürdürebilecekleri bir ücret verilmelidir.
ÖZERKLİK
Özerklikten kasıt üniversiteleri şirketleştiren mali özerklik olamaz. Üniversitenin kendi kaynaklarını kendisinin yaratması adı altında yürütülen ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarına son verilmelidir. Yükseköğretimde şirketleştirme ve özelleştirme yerine kamu finansmanı esas alınmalı, genel bütçeden ayrılan pay artırılmalıdır. Mali özerklik, genel bütçeden sağlanan kaynakların kullanımında demokratik katılım ve denetim mekanizmalarına açıklık olarak algılanmalıdır. Mali özerklik çerçevesinde bütçe kullanımı, hem üniversite içi denetime hem de kamu denetimine tabi olmalıdır.
Üniversite özerkliğinin hayata geçirilmesi için gerekli tüm düzenlemeler yapılmalıdır. Akademik özgürlüğün, ifade özgürlüğünün ve üniversitelerin yönetsel özerkliğinin sağlandığı bir sistemde YÖK yerini, üniversitelerin doğrudan temsil edildiği demokratik bir üst kurula bırakmalıdır. Bu üst kurulun görevi, eğitim politikalarını belirleme, yüksek öğretim kurumları arasında eşgüdüm sağlama ile kısıtlı olmalıdır. Bu kurulda demokratik bir yapılanmanın gereği olarak kadrosu, unvanı ne olursa olsun tüm akademik ve idari personel temsilcileri yer almalıdır.
KATILIM
Üniversite yönetimlerinin seçiminde ve kurulların oluşumunda, karar alma ve denetim süreçlerinde kadrosu ve unvanı ne olursa olsun tüm akademik ve idari personel eşit söz sahibi olmalı; bu süreçlere öğrencilerin kurumsal katılımı ve temsili sağlanmalıdır.
Üniversitelerin toplumla ilişkisini “paydaşların katılımı” adı altında sermaye örgütleriyle ilişkiye çevirmeye çalışan her türlü girişim engellenmeli, bunun yerine sendikalar, demokratik kitle örgütleri gibi üniversite bileşenlerinin ve geniş toplum kesimlerinin örgütlü temsilcileri üzerinden bir katılım modeli geliştirilmelidir.
BİLİMSEL, DEMOKRATİK VE KAMUSAL ÜNİVERSİTE
* Üniversiteyi küresel sermayenin hizmetine sokma yol ve yöntemlerinin formüle edildiği TÜSİAD Yükseköğretim Raporu’nu ve YÖK Yükseköğretim Strateji Raporu’nu hayata geçirmeye dönük hiçbir uygulama kabul edilemez.
* Eğitim bir haktır. Bu nedenle, herkesin parasız yararlanabileceği kamusal bir hizmettir. Piyasa koşullarına terk edilemez.
* Öğrenci har(a)çları emekçi sınıfın yüksek öğretime ulaşması önünde bir engeldir, özelleştirme eğilimlerini güçlendirmektedir, tamamen kaldırılmalıdır.
* Öğrencilere mühendislik, mimarlık ve şehir planlama alanlarında, hakları olan diploma unvanları verilmelidir. Öğrencilerin, 2005 yılında YÖK’ün aldığı bir tavsiye kararı ile yok edilen diploma unvanları, ancak niteliği düşürülen bir yüksek öğretimde karşılığını bulur.
YÖK’ün bu uygulamasıyla, azaltılan ya da ortadan kaldırılan derslerle niteliği düşürülen teknik öğretim, üniversite dışındaki kurum ya da kuruluşlara havale edilmek istenmektedir. Bu hatadan dönülerek nitelikli ve yeterli ders ve uygulamalar yapılandırılarak diploma unvanlarının verilmesi sağlanmalıdır. Öğrencileri ve mezunlar piyasa koşullarının sömürüsünden kurtarılmalıdır.
* Öğrencilere eğitim ve araştırma gereçleri, barınma, beslenme ve ulaşım parasız sağlanmalıdır.
* Bilginin ürün ve teknolojiye dönüştürülmesinde kamu yararı gözetilmelidir.
* Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) ve patentleme sistemleri, kamu yararı önceliğiyle yeniden düzenlenmelidir.
* Bireyci, rekabetçi bilgi üretimi yerine kolektif bilimsel üretim; bilginin özel mülkiyeti yerine de kamusal mülkiyeti esas olmalıdır.
* Üniversite, piyasanın ihtiyacı olan bilgi ve elemanı üretmek yerine, evrensel kültürün ve eleştirel aklın verildiği bir kurum olmalıdır.
* Günümüzde bilim dünyasında yaşanan ticarileşmenin geldiği boyut ve toplumsal sorumluluklarından sıyrılmış bilim insanları, toplumun bilime olan güveninin sarsılmasına yol açmıştır. Oysa üniversitelerin ulusal ve uluslararası boyuttaki sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmelere dair bilimsel bilgi üreterek bunu toplumla paylaşma görevleri vardır. Üniversite her türlü tahakkümden arınmış bir ortamda demokratik tartışma ortamı geliştirmek ve bundan toplumun ve öğrencilerin etkilenmesini sağlamakla görevlidir. Toplumun kendisini anlama şekli, kültürel anlayışların korunması ve dönüştürülmesi, toplumsal düşünün etkilenmesi üniversitenin temel vazgeçilmez görevleridir.
* Atama ve yükseltme kriterleri, yayın sayısına değil yayın kalitesine; ne ölçüde yeni bilgi üretildiğine, yayının yarattığı bilimsel etkiye ve toplumsal katkıya göre belirlenmelidir.
* Doçentliğe atanmak için, mevcut sistemde de bulunan ve YÖK-Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından uygulanan "Doçentliğe Eserlerin İncelenmesi Aşamasından Başvuru Koşulları"nı yerine getirmek yeterli sayılmalıdır. "Eserlerin İncelenmesi Aşamasından Doçentliğe Başvuru Koşulları"nı sağlamış olan ve geçmişte bu başvurusunu yapmış olan tüm Yardımcı Doçentler, Doçent unvanını alabilmelidir. Doçentliğe atanmada sözlü sınav uygulaması kaldırılmalıdır.
* Üniversite; zihniyeti, hatta kent dışındaki konumları, “güvenlik kaygıları” bahane edilerek kurgulanan kısıtlayıcı/gözetleyici fiziksel mekanları ile halka kapalı/uzak, öğrenci ve öğretim elemanını izole eden steril yerler haline gelmiştir. Üniversitenin kameraları, turnikeleri, tel örgüleri ve demir parmaklıkları sökülmelidir.
* Üniversitelerde etnisite ve cinsiyet başta olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verilmelidir. Bu amaca yönelik etik kurullar kurulmalıdır.
* Kadınlara yönelik psikolojik ve fiziksel taciz ve şiddet uygulamaları kabul edilemez. Tüm emek platformlarına önerildiği biçimde, üniversitede de kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık politikaları uygulanmalıdır.
* Üniversite emekçilerine, işçi ve memurlara insanca yaşayabilecekleri bir ücret verilmelidir. Akademisyenlere asli görevleri olan bilim ve eğitim üretimini gerçekleştirebilecekleri asgari akademik ücret sağlanmalıdır.
* Yeni özel/vakıf üniversitelerinin açılmasına izin verilmemeli ve var olanlar kamulaştırılmalıdır.
* Tüm üniversite emekçilerine toplu sözleşmeli, grevli sendika hakkı tanınmalıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder