ÜNİVERSİTE BİRİKİMİ HEBA EDİLMEMELİ

RADİKAL 2 / 22/03/2009

Aşağıda imzası bulunan bizler, YÖK tarafından kabul edilen ve 31.07.2008 tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen Veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav İle Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” ile ilgili olarak derin bir kaygı duyduğumuzu dile getirmeyi üniversiteye karşı bir borç telakki ettiğimizi belirtmek istiyoruz.

Yukarıda sözü edilen yönetmelik, araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi kadrolarının alınmasında belirleyici rolü, merkezi sınav niteliğindeki ALES’e vermiş durumdadır. İki tur üzerinden gerçekleştirilen sınav sürecinde ALES’e, ön eleme niteliğindeki ilk turda yüzde 60, ikinci turda ise yüzde 55 gibi yüksek bir belirleme gücü atfedilmiştir. ALES’in, yüksek öğretim hizmetinin yürütülmesinin asli unsurları olarak gördüğümüz ve böyle görmeye devam etmek istediğimiz araştırma ve öğretim görevlilerinin alınmasında bu denli önemli bir rol oynamasını kaygı verici buluyoruz. Zira herhangi bir akademik niteliği ölçme özelliği taşımayan ve aslen bir genel yetenek sınavı niteliğindeki ALES ile -herhangi bir branş ayrımı gözetmeksizin- genç akademisyen adaylarını daha ilk turda keskin bir elemeye tâbi tutmak, araştırma ve öğretim görevliliklerini basit memuriyet kadrolarına indirgemek anlamına gelmektedir. Üniversitelerimizin ihtiyacı olan akademik kadroları yetiştirmek üzere, daha seçim aşamasında akademik içeriği olmayan merkezi bir sınava bağlı kılınmamız ve ihtiyaç duyduğumuz bu kadroların alınmasında görüşümüzün ancak ikinci turda ve yine ancak yüzde 15 olarak belirlenmiş bir oranla sınırlandırılmış olması, akademik özerkliğe aykırı olduğu kadar üniversitelerimizin entelektüel ve akademik düzeyinin de büyük ölçüde gerilemesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla araştırma ve öğretim görevlilerinin akademik hayata kazandırılması ile ilgili bu düzenlemenin gözden geçirilmesi ve yeni düzenlemenin, öğretim hizmetini yürütmekle doğrudan yükümlü olan ve bu nedenle de bu hizmetin gerektirdiği ihtiyaçlar konusunda doğrudan bilgiye sahip akademik birimlerin görüşleri de alınarak oluşturulması, üniversitelerimizin geleceği açısından canalıcı bir önem taşımaktadır.

Bu konunun, adalet duygumuzu derinden rencide eden başka bir yönü daha vardır. Bilindiği gibi üniversitelerimiz araştırma görevlilerinin istihdam edilmesinde farklı rejimler uygulamaktadırlar. Bazı üniversitelerimizde 2547 sayılı kanunun 50/d maddesi uyarınca istihdam edilen araştırma görevlilerinin kadroları yüksek lisans veya doktoraları bittiğinde feshedilebilmektedir. Bu üniversitelerin dışında kalanlarda ise akademik devamlılık esas alınmakta ve 50/d maddesinden istihdam edilen araştırma görevlilerinin kadroları aynı kanunun 33/a maddesine geçirilmektedir. 31 Temmuz yönetmeliği ve ardından yayınlanan 26 Kasım 2008 tarihli YÖK Yürütme Kurulu kararı ile bu üniversitelerimizin oluşturduğu işleyiş kesin bir şekilde sonlandırılmaya çalışılmaktadır. Bu üniversitelerde yüksek lisans veya doktoraları esnasında araştırma görevliliğine kazandırılan genç akademisyen adayları, bugüne dek, görev yaptıkları birimin ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirilmekte ve böylelikle bu birimin orta ve uzun vadeli planlarının asli unsurları haline gelmektedirler. Bu durum, bu genç akademisyen adaylarının kendi akademik kariyer ve mesleki beklentilerini de şekillendirmeleri anlamına gelmektedir. Başka şekilde dile getirmek gerekirse hem yüksek öğretim hizmetini yürüten akademik birimler hem de bu hizmetin yürütülmesinde asli bir rol oynayan araştırma görevlileri açısından haklı bir beklenti doğmaktadır. Hukuk devletinin tartışılmaz ilkelerinden birisi de müktesep haklara ve idare hukuku alanında haklı beklentilere saygı gösterilmesidir. Bu, Hukuk Devleti’ne karşı duyulması gereken güvenin de zorunlu bir gereğidir.

Hatırlanmalıdır ki, araştırma görevlileri öğretim kurumlarına sözleşme ile girdikleri sırada, doktoralarını verdiklerinde kadro alacaklarını düşünerek akademik mesleği tercih ettiler. Aslında yoksulluk sınırının altında olduğu kabul edilmesi gereken bir aylıkla yıllarca kitap temin ederek, araştırma görevlisi görevlerini yerine getirerek tezlerini yazmaya çalıştılar ve başarılı oldular. Hukuk devleti ve üniversite onların bu başarısını kutlayarak kendilerine hak ettikleri kadroyu verecek yerde, şimdi soğukkanlı bir acımasızlıkla öğretim kurumları ile olan ilişkilerini kesmekte ve çok çeşitli yönlerden onları mağdur etmektedir. Bu genç arkadaşlarımız, şimdiye kadar başka alanlarda iş hayatına atılmış olsalardı mali ve diğer bakımlardan çok daha tatmin edici bir konuma gelmiş olurlardı. Bu genç araştırmacıların akademik çabalarının, kamusal sorumluluk duygularının ve fedakârlıklarının karşılığı ne yazık ki onları işsiz bırakarak verilmektedir.

Özellikle iş alanında çok dar imkanları olan veya hiç olmayan bilim dallarında doktora yapmış olan araştırma görevlilerinin böylesine hukuka ve adalete aykırı bir işleme tabi tutulmasının demokratik hukuk devleti kavramıyla bağdaşır bir yanı olmadığı ve ayrıca üniversitenin geleceği açısından çok önemli bir birikimin heba olmasına yol açacağı kanaatimizi kamuoyuna ve ilgililere açıklar ve bu yanlışta ısrar edilmeyeceğini ümit ederiz.
Saygılarımızla.

Prof. Dr. Fatmagül Berktay, İstanbul Üni., Siyasal Bilgiler Fak.
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, İstanbul Üni., Hukuk Fak.
Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, İstanbul Üni., Mühendislik Fak.
Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Marmara Üni., İktisadi ve İdari Bilimler Fak.
Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu, Marmara Üni., İktisadi ve İdari Bilimler Fak.
Prof. Dr. Ahmet İnsel, Galatasaray Üni., İktisadi ve İdari Bilimler Fak.
Prof. Dr. Füsun Üstel,
Galatasaray Üni., İktisadi ve İdari Bilimler Fak.
Prof. Dr. Fuat Keyman, Koç Üni., İktisadi ve İdari Bilimler Fak.
Prof. Dr. Fatma Gök, Boğaziçi Üni., Eğitim Fak.
Prof. Dr. Meryem Koray, Yıldız Teknik Üni., İktisadi ve İdari Bilimler Fak.
Prof. Dr. Uğur Tanyeli, Yıldız Teknik Üni., Mimarlık Fak.
Doç. Dr. Meral Özbek, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni., Fen Edebiyat Fak.

0 yorum:

Yorum Gönder