Araştırma görevlileri olarak iş güvencesi ve akademik özgürlük talebiyle yürüttüğümüz mücadelemiz bugün de sürmektedir. Bu mücadelede başından itibaren haklılığımıza ve meşruluğumuza dayanıyoruz. Bu çerçevede demokratik tepkilerimizi çeşitli yollarla gösterdiğimiz gibi çok sayıda idari ve hukuki girişimde de bulunduk. Mücadelemiz süresince sadece genel olarak üniversite ve ülke kamuoyu nezdinde haklılığımız kabul görmemiş özel olarak İ.Ü. Rektörlüğünden, TBMM Başkanına kadar araştırma görevlilerine haksızlık yapıldığı teslim edilmiştir.
Haklılığımız hukuki açıdan da onaylanmış ve Danıştay 8. Dairesi YÖK’ün söz konusu uygulamasına temel oluşturan yürütme kurulu kararının yürütmesini oy birliği ile durdurmuştur. Aynı kararda 50d ve 33a ayrımının araştırma görevlisi sıfatına dair olmadığı açıkça belirtilerek, mücadelemizin temel savunma noktalarından biri de Danıştay tarafından doğrulanmıştır. Bu kararla birlikte tamamen aynı işleri yapan ve aralarında özlük hakları açısından hiçbir fark bulunmayan 50d ve 33a’lı araştırma görevlilerinin farklı statülerde çalıştırılması hukuk dışı hale gelmekte ve tüm 50d’liler 33a’ya geçirilerek devam eden eşitsizlik ve haksızlıklara son verilmesi bir zorunluluk olmaktadır.
Tüm bunlar karşısında sorunun çözümü için sorumluluk sahibi olan YÖK’ün ve İ.Ü. Rektörlüğünün tutumları ise bu sorumlulukla bağdaşmayan bir niteliktedir. YÖK, aldığı kararların birer birer yüksek mahkeme tarafından bozulmasına rağmen, hukuk tanımaz biçimde üniversiteleri Ankara’dan yönetme çabasını sürdürmektedir. YÖK Başkanı Özcan, bir televizyon programında açıkça üniversitelerin özerkliğini tanımadığını söylemiştir. Danıştay kararlarının ötesinde Anayasayı da kendisi için bağlayıcı görmeyen adeta bir “derin YÖK”ün üniversitelerin kaderini tek elden belirlemesi söz konusudur.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü sorunun çözümü için çaba sarf ettiğini söylese de zaman içindeki icraatları rektörlüğün de YÖK’ten farklı bir konumda olmadığını ortaya koymuştur. Daha önce işten atılma durumunda olan 13 araştırma görevlisini yükselen tepkiler sonucunda 33a’ya geçiren İ.Ü. Rektörlüğü daha sonra YÖK’ün derin talimatlarıyla kazanılmış hakları hiçe sayarak bu 13 kişinin ilişiğini kesme kararı almış ve bu kişilerin aldıkları son maaşları geri istemiştir. Aynı zamana rastlayan Danıştay kararı ve asistanların yoğun tepkisi sonucu bu kararını geriye aldığını açıklayan İ.Ü. idaresi bu arkadaşların statüsünün ne olduğu konusunda hala net bir açıklama yapmamaktadır. Bu da yetmiyormuş gibi İ.Ü. Rektörlüğü hakkını arayan araştırma görevlilerine ardı ardına soruşturmalar açarak haksızlıkları gidermek yerine hakkını arayanları sindirme çabası içine girmiştir.
Her zaman söylediğimiz gibi bizler sadece kendi geleceğimiz için değil üniversitemiz ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmak için mücadele ediyoruz. Mevcut araştırma görevlileri 50d ile tırpanlanırken MEB bursuyla yurt dışına gönderilen öğrencilere muafiyet tanınması bu kişilerin sınavsız, sualsiz tepeden atanmaya başlanması, YÖK’ten üniversitelere gönderilen kadroların tartışmalı ve adalet duygusunu sarsacak biçimde dağıtılması “kadrolaşma” kuşkusunu açıkça gündeme taşımaktadır.
Mevcut uygulamalar ve baskılar rektörlükle, YÖK’le, siyasi iktidarla yakın olmayan, özgür düşünen ve araştırma yapan bilim insanlarına yaşam hakkı tanımamakta, bugünün ve geleceğin bilim insanları 50d ile adeta işsizlikle terbiye edilmeye ya da biat ederek kişiliksizleştirilmeye çalışılmaktadır. Tepkimiz aynı zamanda bunlara karşıdır.
9 Eylül ve Ege Üniversitesi gibi bir dizi üniversitede Danıştay kararı doğrultusunda 33a’ya geçişler yapılmaktadır. Bizler de başta İ.Ü. Rektörlüğü olmak üzere ilgili tüm kurumlar tarafından hukukun gereğinin yapılması ve haksızlıklara son verilmesi beklentisi içerisindeyiz. Bu beklentimizi 1 Temmuz tarihine kadar koruyacağız. Bu konuda somut adımlar atılmadığı takdirde araştırma görevlilerinin görevlerini sürdürme konusundaki motivasyon ve takatinin kalmadığını tüm kamuoyuna bildirmek isteriz. Bizler çalıştırmaya gelince “araştırma görevlisi”, güvenceye gelince burslu öğrenci muamelesi görmeye daha fazla tahammül etmeyeceğiz. Bu doğrultuda final ve bütünleme sınavlarının olduğu 1 Temmuz günü viziteye çıkarak (sevk alarak) iş bırakma kararı almış bulunuyoruz. Bu kararımızda tüm üniversite bileşenlerinin ve tüm ülke kamuoyunun desteklerini bekliyoruz. Türkiye’yi üniversitesiz, üniversiteyi asistansız, asistanı işsiz bırakmamakta kararlıyız!
0 yorum:
Yorum Gönder