Eğitim-Sen'in 31.07.2008 Tarihli Yönetmeliğin Nasıl Yorumlanması Gerektiği Yolundaki 26.11. 2008 tarihli YÖK Yürütme Kurulu Kararına Karşı Açtığı Dava

YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR

DANIŞTAY SAYIN BAŞKANLIĞI’NA

İptali Talep Eden

Davacı : Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası

Cinnah Caddesi Willy Brant Sokak. No:13 Çankaya/Ankara

Davalı : Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı 06539 Bilkent/Ankara

Davanın Konusu : 31 Temmuz 2008 Tarihli Resmi Gazetede Yayımlanarak Yürürlüğe Giren “Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” Hükümlerinin Uygulanması ile İlgili Olarak Yüksek Öğretim Yürütme Kurulu’nun 26.11.2008 tarih ve 28 Sayılı Kararının (EK 1) öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali talebi.

Dava Süresi : Dava konusu işlem 26.11.2008 tarihinde kabul edildiğinden İYUK md.7/1 gereği 60 günlük dava açma süresi 26.01.2009 tarihinde dolacaktır.

AÇIKLAMALAR :

Maddi Olay

1- Yüksek Öğretim Yürütme Kurulu, 31 Temmuz 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” hükümlerinin uygulanmasında karşılaşılan tereddütleri gidermek amacıyla 26.11.2008 tarih ve 28 sayılı kararı almıştır (EK. 1).

2- Dava konusu işlem ile bir fakülte, yüksekokul, meslek yüksekokula veya enstitülere 2547 sayılı Kanunun 33. ya da 50/d maddesi hükümlerine göre araştırma görevlisi atanma usul ve şartları; bir fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokulda 2547 sayılı Kanunun 50/d maddesine göre istihdam edilen araştırma görevlilerinin 33. madde hükümlerine göre istihdam edilme şartları; bir anabilim dalında istihdam edilen araştırma görevlisinin bir başka anabilim dalında istihdam edilme usul ve şartlarını belirlenmiş; Enstitülerde ancak 2547 sayılı yasanın 50/d maddesi hükümlerine göre araştırma görevlisi istihdam edilebileceği belirtilmiş; ayrıca 1416 sayılı Kanun hükümlerine göre yurt dışına lisansüstü öğrenim görmek üzere Devlet burslusu olarak gönderilmiş kişilerin, yüksek lisans veya doktora öğrenimlerini tamamlayarak yurda dönmeleri halinde, kadroya atanmaları konusunda ilgili yönetmeliğin uygulanmayacağını hükme bağlanmıştır.

3- Dava konusu karar, Anayasaya, 2547 sayılı Kanunda öngörülen teşkilat yapısına ve şekil-sebep-yetki-konu-maksat bakımlarından hukuka aykırı olduğundan işbu davanın açılması gerekmiştir.

Hukuksal Nedenler

1- Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasına göre, üniversiteler “milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile … kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip” anayasal kuruluşlardır. Bu itibarla madde gerekçesinde de ifade olunduğu gibi, “Üniversitelerin, Devletin gözetim ve denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir gereğidir. Anayasa Mahkemesine göre de, “(ö)zerklik; belirli sınırlar içerisinde serbestçe davranabilmeyi anlatır. Özerk olan bir kuruluşun, yasayla çizilen sınırlar içerisinde kalmak koşuluyla kendi davranışlarına egemen olacak kuralları da yine kendisinin düzenlemesi gerekir” (E: 1990/2, K: 1990/ 10, T: 30.5.1990). Yine aynı şekilde, “(b)ilimsel özerklik temelinden amaç ve işlev özelliğine uzanan ilkeler göz ardı edilemez. Çağdaş öğretim ve eğitime uygun çalışmalarla belirgin bilimsel düzeyde insan gücü yetiştirmek görevi, biçimsel uygunluklardan daha önemlidir.” (E: 1991/ 21, K: 1992/ 42, T: 29.6.1992).

Anayasa’nın aynı maddesinin 9. fıkrasında ise, öğretim elemanlarının özlük işlerinin kanunla düzenleneceği hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla, öğretim elemanlarının atanma, yükseltilme ve görevlerine son verilmesinin kanunla düzenlenmesi ve bilimsel özerkliğin gereği olarak bu işlere üniversitelerin kendi organlarının karar vermesi anayasal ilkelerdir.

2- Bununla birlikte dava konusu işlem ile YÖK Yürütme Kurulu, 2547 sayılı Kanunun açıkça Üniversite Rektörlerine verdiği atama yetkisinin kullanımına ilişkin, Kanunda yer almayan ve açıkça Kanuna aykırı hükümler getirmiştir. YÖK Yürütme Kurulu dava konusu karar ile Anayasa ve 2547 sayılı Kanunda tanımlanan üniversitelerin bilimsel özerkliğine tecavüz etmiş ve dolayısıyla üniversite yönetimleri aleyhinde yetki gaspı içerisine girmiştir. Bu durum, dava konusu işlemin öncelikle yetki gaspı nedeniyle “yokluk” ile malul olduğunu göstermektedir.

3- Şöyle ki, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, Öğretim Elemanlarını Öğretim Üyeleri ve Öğretim Yardımcıları olarak iki temel kategoriye ayırmıştır. Profesör, Doçent, Yardımcı Doçent, Öğretim Görevlileri ve Okutmanlardan oluşan Öğretim Üyelerinde aranan nitelikler, atanma usulleri Kanunun 22. ve 32. maddeleri arasında düzenlenmektedir. Araştırma görevlileri, uzman, çevirici ve eğitim-öğretim planlamalarından oluşan Öğretim Yardımcıları da esas olarak Kanunun 33. maddesinde düzenlenmiştir. Öğretim elemanlarının çalışma usulleri, denetimleri, Üniversite ve diğer kurumlarla ilişkileri vb. özlük haklarına ilişkin kurallar, ayrıca Kanunun Altıncı Bölümünde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

2547 sayılı Kanunun “Araştırma görevlileri, uzman, çevirici ve eğitim - öğretim planlamacıları” başlıklı 33. Maddesinin a bendine göre: “Araştırma görevlileri, yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili organlarca verilen ilgili diğer görevleri yapan öğretim yardımcılarıdır. Bunlar ilgili anabilim veya anasanat dalı başkanlarının önerisi, Bölüm Başkanı, Dekan, enstitü, yüksekokul veya konservatuvar müdürünün olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile araştırma görevlisi kadrolarına en çok üç yıl süre ile atanırlar; atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer. Bunlar aynı usulle yeniden atanabilirler.” Kanunun “Lisans üstü öğretim” başlıklı 50. maddesinin d bendine göre de, “lisans üstü öğretim yapan öğrenciler, kendilerine tahsis edilebilecek burslardan yararlanabilecekleri gibi, her defasında bir yıl için olmak üzere öğretim yardımcılığı kadrolarından birine de atanabilirler”. Kanun böylece, öğretim yardımcılığı görevlerinde iki farklı istihdam biçimi öngörmüştür; 33 ve 50. maddelere göre yapılacak atamalar arasındaki tek fark, 50/d maddesine göre yapılacak öğretim yardımcılığı atamalarında kişinin lisansüstü eğitim öğrencisi olmasıdır. Öğretim yardımcılığı kadrolarına yapılacak atamalarda, bu atamanın hangi madde uyarınca yapılacağına karar verme yetkisi; Kanunun belirlediği usule uygun olarak bu kadrolara kimlerin atanacağının tespit edilmesi yetkisi, kısaca atama yetkisi Üniversite Rektörlerine aittir. Bu noktada Kanun, 33 ya da 50/d maddesine uyarınca yapılacak atamaların usulü bakımından bir fark belirlememiştir. Her bir atama, 33. maddede belirtilen usule uygun olarak yapılabilecektir. Günümüzde uygulamada, Üniversiteler araştırma görevlisi kadrolarına genellikle Kanunun 50/d maddesi uyarınca atama yapmaktadırlar.

4- Bununla birlikte, 50/d maddesi uyarınca istihdam edilen araştırma görevlilerinin lisans üstü eğitimleri tamamlandıktan sonra Üniversite bünyesinde öğretim yardımcısı olarak çalışabilmeleri, ancak bu kişilerin 33/a kadrosunda istihdam edilmeleri ile mümkün olmaktadır. Zira, 50/d maddesi görevlendirme için “öğrenci” olma şartını aramaktadır. Bu husus, 13.10.1984 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan LİSANSÜSTÜ ÖĞRENİM GÖRENLERDEN ÖĞRETİM YARDIMCISI KADROLARINA ATANACAKLARIN HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ İLE TIPTA UZMANLIK ÖĞRENCİLERİNİN GİRİŞ SINAVLARI HAKKINDA YÖNETMELİK’in 10. Maddesinde açıkça düzenlenmektedir. Buna göre, “2547 sayılı kanunun 50. maddesine göre öğretim yardımcılığı kadrolarına geçici olarak atanıp, yükseklisans, doktora, sanatta yeterlik ve tıpta uzmanlık öğrenimlerini başarı ile tamamlayarak yükseklisans, doktora veya sanatta yeterlik diploması veya tıpta uzmanlık belgesi alanların kadro ile ilişkileri kendiliğinden kesilir. Hizmetlerine ihtiyaç görülenlerin 2547 sayılı kanunun 2880 sayılı kanunla değişik 33. maddesine göre öğretim yardımcısı olarak yeniden atanmaları mümkündür.” Yönetmeliğin Yürütme başlıklı 13. maddesine göre, Yönetmelik hükümlerini Rektör yürütür. Şu halde, Kanunun 50/d maddesi uyarınca istihdam edilen öğretim yardımcılarından “hizmetlerine ihtiyaç görülenlerin” 33. madde uyarınca atanmaları Üniversite Rektörlerinin yetkisi içerisindedir. Açıkça görüldüğü üzere Yönetmelik düzenlemesi, Kanunun düzenlemelerinden çıkan sonucun bir kez daha ifade edilmesinden ibarettir: Öğretim yardımcıları görevlerine atama yetkisi, elbette ki Kanun ile belirtilen usul ve şartlara uygun olarak Üniversite Rektörlerinin, bir diğer deyişle Üniversitelerindir.

5- Bu durumu gözeten Üniversiteler de akademik-bilimsel hayatın kendine özgü bütünlüğünü korumak amacıyla, mevzuatın da kendilerine verdiği yetkiye dayanarak, 50/d maddesine göre istihdam edilen araştırma görevlilerini, lisans üstü eğitimlerinin (doktora) başarı ile bitmesinin ardından ya da eğitimin bitmesinden kısa bir süre önce, 33. madde uyarınca görevlendirmekteydiler. Böylelikle, akademik-bilimsel yaşamda, başarı ve liyakat temelli devamlılığın sürdürülmesi sağlanmaktaydı.

6- Anayasal ve yasal durum böyle iken, YÖK Yürütme Kurulu dava konusu kararının 7. maddesiyle “Bir fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokulu bünyesinde bir anabilim dalında 2547 sayılı Kanunun 50/d maddesine göre istihdam edilen araştırma görevlisinin 33. madde hükümlerine göre istihdam edilebilmesi için 31 Temmuz 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikteki usul ve esaslara göre atamasının yeniden yapılmasının şart olduğuna” karar vermiştir. Bu kararın Üniversitelere tebliği ile de, Üniversiteler yukarıda belirttiğimiz lisans üstü eğitimini başarıyla tamamlayan öğretim yardımcılarının 33. madde uyarınca görevlendirilmeleri uygulamalarına son vermişlerdir (bkz. örn. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Personel Daire Başkanlığının 22 Aralık 2008 tarih ve 31774 sayılı yazısı EK 2).

7- Dava konusu işlemin, dayanak olarak anılan Yönetmelik hükümlerine uygunluğundan önce, yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenlemeler çerçevesinde, yetki gaspı nedeniyle yoklukla malul olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. YÖK Yürütme Kurulu dava konusu kararı ile, kanunen açıkça Üniversitelere tanınmış olan araştırma görevlisi (ya da genel olarak öğretim yardımcılığı) kadrolarına atama yetkisinin kullanımına ilişkin kurallar getirmiştir.

2547 sayılı Kanunun 6. maddesinin c bendinin 6. fıkrasında Yükseköğretim Genel Kurulunun, “Yükseköğretim Kanunu ile kendisine verilen görevlerden, Yükseköğretimin planlanması, düzenlenmesi, yönetilmesi ve denetlenmesi, yönetmeliklerin hazırlanması, yükseköğretim üst kuruluşlarıyla, üniversitelerce hazırlanan bütçelerin tetkik ve onaylanması ile rektörlüklere aday gösterme dışında kalan yetki ve görevlerinden uygun gördüğü bölümleri Yürütme Kuruluna devredebile”ceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla tüm üniversiteler için geçerli olan genel düzenleyici bir işlem mahiyetinde olan söz konusu Yürütme Kurulu Kararı, yetki unsuru bakımından sakatlık taşımaktadır. Zira anılan Kanun hükmü gereğince Genel Kurul, böylesi bir yetkiyi Yürütme Kuruluna DEVREDEMEZ. Biran için, Yürütme Kurulunun kendisine Yükseköğretim Genel Kurulunca devredilen bir yetkiyi kullanarak dava konusu işlemi tesis ettiği ileri sürülse bile, yasa gereği açıkça Rektörlere tanınan yetkinin başka bir organ (Yükseköğretim Genel Kurulu) tarafından devredilmesinin de hukuken mümkün olmadığı açıktır. Hiç kimsenin kendisine ait olmayan bir yetkiyi kullanamayacağı, devredemeyeceği Anayasamızca açıkça benimsenen hukukun genel ilkelerindendir. Aksi yönde bir uygulama hukuken yetki gaspı olarak nitelendirilir. Bu nedenle, hukuka açıkça aykırı olan dava konusu kararın uygulanması ileride telafisi güç ve imkansız zararlar doğuracağı için öncelikle yürütmesinin durdurulmasına, ardından, yetki gaspı nedeniyle yoklukla malul olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir.

8- Dava konusu kararda, YÖK Yürütme Kurulunun yetkisini aşarak düzenlediği hususlar sadece anabilim dallarında 50/d maddesine göre istihdam edilen araştırma görevlilerinin 33. madde uyarınca istihdam edilmeleri ile sınırlı değildir. Kararın 3. maddesine göre, “Lisansüstü eğitim yapılan enstitülerde 2547 sayılı Kanunun sadece 50/d maddesi hükümlerine göre araştırma görevlisi istihdam edilebilece(ktir)”. 2547 sayılı Kanunun yukarıda metni verilen 33. maddesinin a bendine göre, “araştırma görevlileri … yükseköğretim kurumlarında” görev yapan öğretim yardımcılarıdır. Yine aynı maddeye göre, “Bunlar ilgili anabilim veya anasanat dalı başkanlarının önerisi, Bölüm Başkanı, Dekan, enstitü, yüksekokul veya konservatuvar müdürünün olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile araştırma görevlisi kadrolarına” atanırlar. Görüldüğü gibi, Kanunun araştırma görevlilerinin atama usulünü gösteren yegane maddesine göre, araştırma görevlileri arasında atandıkları yükseköğretim kurumu bakımından bir fark yoktur. Bir diğer deyişle, 2547 sayılı Kanunun sistemi içerisinde, araştırma görevlileri Rektör onayı ile Fakülte, Enstitü, Yüksekokul, Konservatuvar gibi yükseköğretim kurumlarından herhangi birine atanabilirler. Kanunun 33. maddesi araştırma görevlilerinin Enstitülere atanabileceğini açıkça düzenlemesine rağmen, YÖK Yürütme Kurulu’nun dava konusu işlem ile Enstitülerde sadece 50/d maddesi uyarınca araştırma görevlisi istihdam edilebileceğine karar vermesi açık bir biçimde yetki gaspı niteliğindedir. Kararın bu maddesi de yokluk ile maluldür.

9- Dava konusu işlemin yokluk ile malul olduğu yönündeki iddiamızın Dairenizce kabul görmemesi halinde dahi, yukarıda arz ettiğimiz hususlar YÖK Yürütme Kurulu kararını özellikle yetki, sebep ve konu unsurları bakımından sakatlamaktadır. Bu halde dahi, dava konusu kararın hukuka açık aykırılığı ve uygulanması halinde giderilmesi güç zararlar doğuracağı için öncelikle yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi gerekmektedir.

10- Dava konusu kararı, sebep ve konu unsurları bakımından sakatlayan bir diğer husus, dayanağı olan 31 Temmuz 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” ile uyuşmayan hükümler içermesidir. Gerçekten, her ne kadar, söz konusu kararın “Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasında karşılaşılan tereddütleri gidermek amacıyla” alındığı vurgulansa da, karar Yönetmeliğin kapsamı içerisine girmeyen konuları düzenleyerek açıkça hukuka aykırılık ile sakat hale gelmiştir.

11- 31 Temmuz 2008 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmeliğin 1. maddesine göre “Bu Yönetmeliğin amacı, öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanı kadrolarına yapılacak atamalarda uygulanacak merkezi sınav ve giriş sınavlarına ilişkin usul ve esaslarla bu sınavlara girecek adaylarda aranacak şartları belirlemektir”. Yönetmeliğin “Kapsam” başlıklı 2. maddesi uyarınca da, “Bu Yönetmelik, Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarının öğretim görevlisi, okutman, araştırma görevlisi, uzman, çevirici ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrolarına açıktan veya öğretim elemanı dışındaki kadrolardan naklen yapılacak atamaları kapsar”.

Yönetmeliğin alıntılanan maddeleri ve bütünü açıkça göstermektedir ki, Yönetmelik öğretim yardımcıları kadrolarına yapılacak “açıktan atamalar” ile yine bu kadrolara “öğretim elemanı dışındaki kadrolardan naklen yapılacak atamalar”ın usulünü belirlemektedir. Şu halde, bu kadrolara yapılacak atamaların 2547 sayılı Kanunun hangi maddesine göre yapılacağı (33 ya da 50/d) ilgili Üniversitenin takdirinde olan bir husustur. Zaten bu durum, dava konusu kararın 2. maddesinde açık bir biçimde hükme bağlanmaktadır. Yine, Yönetmelik halihazırda Kanunun 50/d maddesi uyarınca istihdam edilen araştırma görevlilerinin (genel olarak öğretim yardımcılarının) 33. madde uyarınca istihdam edilmelerinin usulüne ilişkin bir düzenleme getirmemektedir. Bununla birlikte kararın 7. maddesi, yukarıda ayrıntılı bir biçimde arz edildiği üzere, 50/d maddesi uyarınca istihdam edilenlerin 33. madde uyarınca istihdam edilmelerini, sanki bir ilk atama, açıktan atamaymış gibi bu Yönetmeliğin kapsamı içerisine sokmaktadır. Dava konusu karar, bu noktada kendi içerisinde de çelişkili düzenlemeler getirmektedir. Kararın 2. Maddesi, araştırma görevlisi kadrosuna atamanın 33 veya 50/d maddeleri hükümlerine göre yapılması hususunda üniversitenin ilgili karar organlarının takdir yetkisine sahip olduğunu düzenlerken, 7. madde lisansüstü öğretiminde başarılı olan araştırma görevlisinin 33. madde uyarınca istihdam edilmesini, sanki bir açıktan atamaymış gibi Yönetmelik hükümlerine tabi tutmaktadır. Bu durum, yukarıda açıklandığı üzere, Kanun ile Üniversite Rektörlerine tanınan yetkiyi onların ellerinden almakta, aynı zamanda Yönetmeliğin kapsamına girmeyen bir hususa hukuka aykırı bir biçimde Yönetmeliğin uygulanması sonucunu doğurmaktadır.

12- Dava konusu kararın 8. maddesi “bir anabilim dalında istihdam edilen araştırma görevlisinin, aynı yükseköğretim kurumunda da olsa, bir başka anabilim dalında istihdam edilebilmesi için, 31 Temmuz 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikteki usul ve esaslara göre atamasının yeniden yapılmasının şart olduğu”nu düzenlemektedir. Karar, Anabilim Dalları arasındaki geçiş işlemlerini dahi “yeniden atama” olarak kabul etmekte ve işlemlerin Yönetmelik kapsamında ilan yoluyla gerçekleştirilmesi zorunluluğunu düzenlemektedir.

13- Böylece, YÖK Yürütme Kurulu, mevcut araştırma görevlilerinin kapsam dahilinde bulunmadıkları ilgili Yönetmeliğin kapsam maddesinden açıkça anlaşılmasına rağmen, bugüne kadar Rektörlüklerin gerçekleştirdiği 2547 sayılı Kanunun 50/d maddesine göre istihdam edilen personelin yine aynı yasanın 33/a maddesine aktarılması işlemlerinin, aynı zamanda bir anabilim dalından diğer anabilim dalına geçiş işlemlerinin Yönetmelik kapsamında telakki edilmesine neden olmuştur. YÖK Yürütme Kurulu’nun hukuka açıkça aykırı bu işlemi üniversite rektörlüklerince kabul görmüş ve yukarıda da arz ettiğimiz üzere Üniversite Rektörlükleri 50/d maddesinde istihdam edilen araştırma görevlilerini 33. madde hükmüne göre istihdam etme uygulamalarına son vermişlerdir. Bu durumun hukuki sonucu, doktora eğitimlerinde başarılı olmuş, akademik gelenekler ve liyakat ilkesi uyarınca akademik hayatta hizmet vermelerinde kamu yararı bulunan araştırma görevlilerinin işsiz kalmaları ve Kanun hükümleri çerçevesinde öğretim yardımcılığı kadrolarında çalışmalarına hukuka aykırı bir biçimde engel olunmasıdır.

14- 26 Kasım 2008 tarihli Yürütme Kurulu kararının ardından, iki farklı uygulama çıkmıştır. 26 Kasım 2008 öncesinde lisansüstü eğitimini tamamlayan araştırma görevlilerinin 2547 sayılı Kanunun 33/a maddesine göre istihdam edilmesinde Rektörlükler yetkilerini kullanabilmiş ancak BU TARİHTEN sonra, Rektörlükler dava konusu kararı gerekçe göstererek, aslında yasal olarak kendilerine ait olan yetkilerini artık kullanamayacaklarını ileri sürerek (örn. İstanbul Üniversitesinin 22.12.2008 tarih ve 31774 sayılı kararı) araştırma görevlilerinin atama maddelerini 33/a olarak değiştirme işlemlerini durdurmuşlar; bu durumda da telafi imkansız zararlar ortaya çıkmıştır. Açıkça görüldüğü üzere, 26 Kasım 2008 tarihli YÖK Yürütme Kurulu kararı, yürürlükteki hukuki düzenlemeler aynı olmasına rağmen, aynı statüde bulunan kamu görevlileri arasında farklı uygulamaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu durum, ANAYASAMIZIN EŞİTLİK ilkesine de açık bir biçimde aykırılık oluşturmaktadır.

15- Ayrıca ilgili YÖK Yürütme Kurulu Kararının 9. maddesinde anılan 1416 sayılı Kanun yoluyla Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile yurtdışına gönderilen kişilerin söz konusu Yönetmelikten muaf tutulacağına dair düzenleme, gerek ANAYASANIN EŞİTLİK İLKESİNE gerekse yurtdışında lisansüstü eğitimi almak ile yurtiçinde eğitim almak olguları arasında fark yaratmak ve hiçbir hukuki mesnede dayanmamak suretiyle kamu hizmetinin devamlılığından kaynaklanan eğitim-öğrenim hakkının Anayasal güvence altında olan TEVHİD İLKESİNE aykırıdır.

Hizmete almada, idare istisnalar öngören düzenlemeler yapabilir ancak, yukarıda aktarılan statüde bulunan kişilerin hiçbir ön değerlendirmeye tabi tutulmadan kadroya atanmaları eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, LİYAKATIN esasını oluşturan serbest yarışma prensibine de aykırı düşmekte ve hiçbir hukuki mesnede dayanmayan bir AYRICALIKLILAR statüsü ihdas etmektedir.

Bununla beraber, yurtiçinde yetişmiş mevcut öğretim elemanı kadrolarının hizmette sürekliliğini sağlayamaya matuf üniversitelerin anayasal görevleri olarak tanımlanan “öğretim üyesi yetiştirme” görevi (bkz. Any. m.130), bu şekliyle ihlal edilmiş ve kamu finansmanın israf edilmesi yanında Anayasanın SOSYAL DEVLET İLKESİNE DE AYKIRILIKLA MALUL OLMASI GEREKEN SONUÇLARA ULAŞILMIŞTIR. Yüksek Öğretim Kurumunun bu isabetsiz hukuki görüşü, sadece üniversitelerimizi güvencesiz istihdamın koşullarına tabi kılmakla kalmayacaktır. Yarının Türkiye’sini kendi öğretim üyesini yetiştiremeyen, akademik anlamda birikim sağlayamayan bir bilimsel kısırlığa da mahkum edecektir.

SONUÇ ve TALEP: Yukarıda arz edilen gerekçelerle dava konusu kararın,

1) açık hukuka aykırılığı ve uygulanması halinde telafisi güç zararların ortaya çıkacağı dikkate alınarak yürütülmesinin durdurulmasına;

2) yetki gaspı nedeniyle yoklukla malul olduğunun tespit edilmesine;

3) yokluk iddiamız Dairenizce kabul edilmezse, iptal edilmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

33 a olarak ilan edilen kadroya atamalarimiz 50 d olarak yapildi.. hukuki olarak bir hak talebimiz soz konusu olabilir mi?

Adsız dedi ki...

sayın Rashid
bu konuda size yardımcı olabilmemiz için biraz daha bilgi gerekiyor. Bu kadro ilanı 31 temmuz yonetmeliğine gore mi yapıldı? ayrıntıları buradan yazabilirsiniz..

Yorum Gönder