Eğitim Sen İzmir 3 No’lu Şube Üyeleri 21.10.2009 Evrensel
Bu günlerde üniversite emekçilerinin gündeminde yine YÖK’ün yeni bir taslağı var.
Bu günlerde üniversite emekçilerinin gündeminde yine YÖK’ün yeni bir taslağı var. Yönetmelik taslağında üniversitelerde ‘Yüksek ve sürdürülebilir kalitede hizmetlerin sağlanabilmesi’ amacıyla ‘dış paydaşların’ da içinde olduğu ‘danışma kurulları’ kurulmasından bahsediliyor. Taslakta tanımlanan haliyle kurulun, yükseköğretim kurumundan ve ‘o ildeki sanayi ve ticaret odası başkanları veya temsilcileri’, ‘valiliğin belirleyeceği iki kamu kuruluşu müdürü’ (örneğin il emniyet müdürlüğü!) gibi ‘dış paydaşlar’dan oluşturulacağını anlıyoruz. Ayrıca taslakta kurul kararlarının ‘tavsiye niteliğinde’ olduğu belirtiliyor.
Sermayenin geçirdiği değişimler göz önüne alındığında, bu değişimleri ve emek mücadelesinin dinamiklerini doğru yerden okuyan üniversite emekçileri için bu taslak elbette bir sürpriz olmadı, tıpkı yakın zamanda yine YÖK’ün ‘üniversitede tam zamanlı çalışma’, ‘araştırma görevlilerinin iş güvencesi’ gibi konularda attığı adımlarda olduğu gibi. YÖK’ün yakın zamandaki bu ve benzeri açıklamalarından okuyabildiğimiz, üniversitede hayata geçirilmeye çalışılan diğer dönüşümler gibi bu taslakla hayata geçirilmeye çalışılan dönüşüm de sermayenin geçirdiği bu değişimlere karşılık, emeğin yeniden konumlanışını sağlamaktır. Bu taslağın yönetmelik haline gelmesi durumunda, kafa emeği ile yürütülen üretim süreçlerinin işçileri olan ‘akademisyenler’ ve diğer tüm üniversite çalışanlarının sermaye karşısındaki konumlanışları değişecektir. Bunun en somut görüngüleri ise üniversitede zaten başlamış olan aşağıdaki süreçlerin hızlanması olarak karşımıza çıkacaktır:
i) Sermayenin doğrudan ihtiyacı olmayan (Bununla birlikte toplumun ihtiyacı olan) bilginin üretilmemesi
ii) Üniversite içindeki istihdam biçimlerinin sermayenin değişen ihtiyaçlarına göre kısa zamanda yeniden düzenlenmesi (Tüm emek süreçlerinde olduğu gibi esnek çalıştırma ve taşeronlaşmanın hızlanarak üniversite içinde daha da yayılması)
iii) Toplum yararından çok kârlılığı gözeten zihniyetin üniversite içinde daha da hızlı yayılması ve bunun sonucunda, çoğu yarının emekçileri olacak olan öğrencilerin toplumsal sorumluluk, dayanışma gibi değerlerden uzaklaşarak rekabet, kâr gibi değerlerle hareket eder hale gelmeleri
iv) En sonunda da kamusal bir hizmet olan eğitim ve bilimin tümüyle sermayenin konusu haline gelmesi…
Taslak üst yazısında yönetmeliğe dayanak olarak Türkiye’nin 2001’de dahil olduğu ‘Bologna Süreci’ne gönderme yapılmaktadır. ‘Bologna süreci’, kapitalizmin geldiği gelişmişlik düzeyinde sermayenin değişen ihtiyaçlarını karşılamak üzere emeği yeniden yapılandırma çabasının üniversitelerdeki izdüşümünden başka bir şey değildir. Türkiye’nin sürece dahil olmasının ardından sürecin önerdiği temel ilkeleri ‘ete kemiğe büründürmek’ adına YÖK Strateji Raporu (2007) ve TÜSİAD Yükseköğretim Raporu (2008) yayınlanmıştır. Bu raporlar da üniversiteye ‘öneri niteliğinde’ dönüşümler sunarlar. Özellikle YÖK Strateji Raporunda üniversitelerdeki yönetim modeli, eğitim sistemi, finansman yapısı ve istihdam rejimi, bilim üretim süreci gibi konularda yapılması gerekli değişimler, atılması gereken somut adımlarla anlatılmıştır. Üniversitedeki emek mücadelesinin durumu gereği, ‘öneri niteliğindeki’ bu değişimler üniversite içinde yer bulmuştur/bulmaktadır. Artık rektörler, dekanlar, bölüm başkanlarından, yönetimdeki söz sahipliği belirli dönemlerde oy kullanmaktan öteye geçmeyen akademisyenlere ve diğer çalışanlara kadar çoğu üniversite emekçisi ‘kalite’, ‘paydaş’, ‘özerklik’, ‘rekabet’, ‘yenilikçilik’, ‘projecilik’, ‘yaşam boyu öğrenim’ gibi sermayenin üniversitedeki emek süreçlerine soktuğu kavramlarla düşünür olmuşlardır.
YÖK bu taslağı üniversitelerden geribildirim istemek üzerine sunmuştur, tıpkı öncesinde sunduğu tüm öneriler/taslaklar gibi! Yine öncesinde olduğu gibi üniversitelerde konu ile ilgili geribildirim oluşturulması adına hiçbir süreç işletilmemiştir. YÖK’ün kendini demokratik bir ambalaj içinde sunma çabalarının da bir parçası olan bu düzenleme, üniversite yönetiminin demokratikleştirilmesi ve tek merkezlilikten çıkarılması gibi lanse edilse de, bunun sonucunun sermayenin sesinin diğer bileşenleri bastıracağı bir yönetişimcilikten ibaret olduğu unutulmamalıdır.
Üniversitedeki dönüşümün, diğer tüm emek süreçlerindeki dönüşümlerle aynı temelde olduğunun ve üniversitedeki bu dönüşüme karşı durmanın ancak öncelikle üniversitedeki tüm emekçilerin birleşik bir mücadelesiyle mümkün olduğunun farkında olan bizler bu taslağa da, tıpkı daha öncekiler de olduğu gibi ‘hayır’ diyoruz.
İlkini Mart 2008’de İzmir’de ve ikincisini Kasım 2008’de Ankara’da düzenlediğimiz ‘üniversite emekçileri forumu’ ile üniversite emekçilerinin birleşik mücadelesini yeniden örme çabamız devam ediyor. Bu doğrultuda Şubat 2009’da Kocaeli’nde toplanan forumumuz öncesinde ‘Kocaeli Üniversitesi Emekçileri Platformu’ kurulmuştur ve diğer illerde bu platformların kurulma çalışmaları devam etmektedir.
Yine aynı doğrultuda üniversite içinde Eğitim Sen, SES ve DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlü üniversite emekçilerinin mücadelelerinde eşgüdümü sağlaması düşünülen ve Eğitim Sen genel merkez düzeyinde çalışan ‘yükseköğretim bürosu’ geçtiğimiz aylarda kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu yöndeki çalışmalarımızı http://www.universiteemekcileri.org internet sayfamızdan takip edebilirsiniz.
KESK ve DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlenmiş olan tüm üniversite emekçilerini, üniversitedeki emek mücadelesini yeniden yükseltebilmek adına birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
0 yorum:
Yorum Gönder